gitmek istedim...

huzursuz bu şafak öncesi
gecelerde yıldızsız pencerem,
sallanan yapraklar kadar sessiz;
yeşilde parlaklık arayan gölgem…

gitmek istedim bu sabah,
yeni yeni ıslanmaya başlamış
caddelerde yürürken,
mevsimsiz esen en soğuk rüzgarın
peşine takılıp gitmek istedi canım.

elinden tutup sevdiğimin
yeni uyanan şehrin
en ücra yerine
değil de;
bir avuç yağmur götürmek için yüreğime
kendime, kendi içime
gitmek istedim...

başlıksız...

tekrar ediyor kendini neresinde olduğumu anlayamayışım hayatın, belki de hayatın en karanlık neresindeyim ben ….

Bazı yağmurlarda ıslanmamayı çok istemişti tüm bedenim, ruhum hazır değildi gökyüzü karardığında; beklemeden başlayıverdi sağanak. Gökyüzü kraliçesi arkasındaydı hakkını verdiği yağmurların en çok bunu hissetmek yordu çamurlu yollarda ayakkabılarımı. altı delik ayakkabılarımdan içeri giren sular karnımı ağrıtmaya başlamıştı çoktan. Zaman altı delik ayakkabıları ile sokakta dolaşanlara hor davranıyordu. Ben sahte sıcaklıkların peşindeydim. Sığınmaya çalıştığım sokak lambasının altından gökyüzüne çevirdiğim de başımı, hayatın en karanlık neresinde olduğumu anladım. Aslında hiçbir şey anlamadım da, üşüyen ayaklarıma inat devam ettim hüzünlü bakışlarıma. Ama;

gökyüzünün herhangi bir yerinde aynı anda kayacak iki tane yıldızı görecek kadar büyük değildi gözlerim…

tekrar ediyor kendini neresinde olduğumu anlayamayışım hayatın, belki de hayatın en karanlık neresindeyim ben ….

kısa bir tatilden dönülür, yolda bir güzel yazı yazılır...

19/08/2006 20:04 Denizin tam ortası...

ve tatil bitti. bir haftasonundan ibaret uzun tatilim sona erdi. geri dönüyorum memleketime. İstanbul ve memleket kelimeleri ne kadar yan yana düşünülmese de, yolculuk başladı bir kez memleketime. bolca yemek ve deniz suyunun tuzunu sığdırdığım sıcağı bunaltmayan tatilime buğulu bir camın ardından güneşin ufukta yok oluşunu izleyerek son veriyorum. ama tatil bitmedi hala denizdeyim hemde tam ortasında...


denizin tuzuyla kirlenmiş
camın buğusu
göstermiyor dışarıyı
belli belirsiz nesneler
bir aralık arıyor insan
daha net görebilmek için
herşeyi
çok tanıdık bir sahne
sanırım hayat...

kısa bir tatile çıkılır, yolda bir güzel yazı yazılır...

17/08/2006 10:56 Denizin tam ortası....

serinliğine adım attığımız tatil planları, hoparlörden gelen anonsla kıs süreli olsa da dağıldı.

"birazdan görevlilerimiz bilet kontrolü yapacaktır"

gösterdik biletlerimizi kısa yolculuk devam etmeye başladı ardından.

koşuşturmacasına en fazla 3 gün ara vereceğimiz
hayat denilen oyunun düşüncemizde bıraktığı derin izlerin denizin mavisinde silinmesi dileğiyle; ruhumun bedenime yetişmesi için kulaç atacağım en serinlere..


dakika yolculuk, yazı bir :)
berksito

boş salonlar...

Ne hasta bekler sabahı
Nede genç ölüyü mezar.
Ve şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
İstemem artık gelmeni,
Yokluğunda buldum seni,
Vehmimde bırak gölgeni,
Gelme artık neye yarar.


demiş Necip Fazıl. Şiirsel başlangıçlar melodik bir etki bırakır okuyucuda, daha bir akıcı olur yazının gidişatı diyerek... :)

Beklentilerinin; beklediğine değmeyeceğini anladığın anda küçülüşleri yokmudur; en sancılı yolculuk başlamıştır zor olana. Kendinlesindir yine hiç olmadığın kadar, tüm gölgeler uzamaya başlar tekrar, derken kaybolur karanlıkta.

Tomurcukların açmaya başladığı, baharın ilk defa sana uğradığı, puzzle'ının eksik parçasını tamamladığını hissettiğin anda; artık birşeyler bekleyebileceğini düşünür insan. Perde açılmış, oyuncular yaşamaya başlamıştır, oyunun ilk sahnesi, gülümseten diyaloglar içerir; neşe kokar. Yönetmen edasıyla izlersin içinde olsanda oyunun. Devam ettikçe, konu derinleşir, oyuncuların kostümlerinden çok, oyunculuklarına dikkat edilmeye başlanır. Seyirci; oyuncudan hakkını vermesini bekler rolünün. Seyirci konunun sıkıcılığından bunaldığında, oyuncuya düşecektir yine iş. Ama o da olmuyorsa, bir sonraki oyunu boş bir salona oynayacaktır, yönetmen ve oyuncular. Beklediğini alamayınca yönetmeni oyuncusundan değiştirecektir onu, yaşam vardır ucunda çünkü, ömür vardır, bir yol vardır.
yönetmen oyuncusunu değiştirmek istemeyecek kadar seviyorsa, bekleyişlerini gömer toprağa, merhaba der boş salonlara
sonra ne kadar kendi olabilir acaba ?

içinde olsanda bir yönetmen gibi izlersin oyunu
umutla beklemek güzeldir,
beklentilerinin beklediğine değmeyeceğini anlamak acı verir insana

beklentiler ile ilgili bir diğer yazım : Bekleyişler Umduğunu Bulamamalar