Ne hasta bekler sabahı
Nede genç ölüyü mezar.
Ve şeytan bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
İstemem artık gelmeni,
Yokluğunda buldum seni,
Vehmimde bırak gölgeni,
Gelme artık neye yarar.demiş Necip Fazıl. Şiirsel başlangıçlar melodik bir etki bırakır okuyucuda, daha bir akıcı olur yazının gidişatı diyerek... :)
Beklentilerinin; beklediğine değmeyeceğini anladığın anda küçülüşleri yokmudur; en sancılı yolculuk başlamıştır zor olana. Kendinlesindir yine hiç olmadığın kadar, tüm gölgeler uzamaya başlar tekrar, derken kaybolur karanlıkta.
Tomurcukların açmaya başladığı, baharın ilk defa sana uğradığı, puzzle'ının eksik parçasını tamamladığını hissettiğin anda; artık birşeyler bekleyebileceğini düşünür insan. Perde açılmış, oyuncular yaşamaya başlamıştır, oyunun ilk sahnesi, gülümseten diyaloglar içerir; neşe kokar. Yönetmen edasıyla izlersin içinde olsanda oyunun. Devam ettikçe, konu derinleşir, oyuncuların kostümlerinden çok, oyunculuklarına dikkat edilmeye başlanır. Seyirci; oyuncudan hakkını vermesini bekler rolünün. Seyirci konunun sıkıcılığından bunaldığında, oyuncuya düşecektir yine iş. Ama o da olmuyorsa, bir sonraki oyunu boş bir salona oynayacaktır, yönetmen ve oyuncular. Beklediğini alamayınca yönetmeni oyuncusundan değiştirecektir onu, yaşam vardır ucunda çünkü, ömür vardır, bir yol vardır.
yönetmen oyuncusunu değiştirmek istemeyecek kadar seviyorsa, bekleyişlerini gömer toprağa, merhaba der boş salonlara
sonra ne kadar kendi olabilir acaba ?
içinde olsanda bir yönetmen gibi izlersin oyunu
umutla beklemek güzeldir,
beklentilerinin beklediğine değmeyeceğini anlamak acı verir insana